Vaayy, aramıza katılmaya karar verdin demek..
Zaten bir üyeliğiniz mevcut mu ? Giriş yapın
Vaayy, aramıza katılmaya karar verdin demek..
Mahalleye Hoşgeldin Muhtar!
UEFA’da Yarı Finale Çıkan Takımlar Belli Oldu!
HÜ Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Selim Erdal, tüm canlıların bir genetik materyale sahip olduğunu belirtti.
Bunun, Deoksiribo Nükleik Asit olarak (DNA) diye isimlendirildiğini ve canlının kalıtımsal ve bir sonraki nesle aktarılacak bilgilerini içeren önemli bir yapı taşı olduğunu vurgulayan Erdal, her türe ait DNA yapısının birbirinden farklılık taşıdığının altını çizdi.
Erdal, Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü’nde bulunan Hacettepe Üniversitesi İskelet Biyolojisi Laboratuvarı’nın, 1990’lı yıllardan bu yana, Türkiye’nin her bölgesinden koleksiyonuna dahil ettiği yaklaşık 12 bin insan iskeleti ile dünyada en önemli laboratuvarlar arasında yer aldığını söyledi.
Erdal, son 10 yılda yürütülen “DNA’nın yeni dizilenmesi” çalışmalarının, eski toplumlara ilişkin antik DNA’ların da daha iyi bir şekilde okunmasını sağladığını anlattı.
Antik DNA analizlerinin yapılarak geçmiş dönemlere ışık tutacak dünyanın sayılı laboratuvarlarından birinin Hacettepe Üniversitesi bünyesinde yarın Rektör Prof. Dr. Haluk Özen tarafından açılacağını bildiren Erdal, “HÜ Moleküler Antropoloji Laboratuvarı (Antik DNA Laboratuvarı- HUMAN_G) Türkiye’de bir ilk olacak.” dedi.
Laboratuvar binasının, genetik hazinenin taşındığı DNA’lara iyi bir koruma sağlamak için özel tasarlandığını belirten Erdal, “Toprakta yaşayan bakteriler, mantarlar, maya gibi canlıların kemiklere bulaşması nedeniyle antik kalıntılarda DNA analizleri, ancak özel DNA laboratuvarlarında yapılabiliyor. Bu tür araştırmaları dünyada da yapabilen merkez sayısı, bir insanın parmaklarını geçmeyecek kadar az. Bu nedenle bu laboratuvara ülkemizin sahip olması, Anadolu’nun gizli DNA hazinesinin ortaya çıkarılması için çok çok önemli.” değerlendirmesinde bulundu.
Prof. Dr. Erdal, laboratuvarda öncelikle geçmiş dönemde yaşamış insanların kemikleşmiş ya da mumyalaşmış kalıntılarının, son teknolojinin kullanıldığı DNA analizleri ile bilimsel olarak ele alınacağını belirtti.
Erdal, bu yöntemi anlatırken şu ifadeleri kullandı:
“Antropolojik kazılarda elde edilen iskelet ve kalıntılar, özel bir şekilde temizlendikten sonra parçalanmış kemikler olabildiğince bütün hale getiriliyor. Laboratuvarda son teknoloji DNA dizilimi yöntemini kullanarak incelemelerde araştırılacak kemiği belirliyoruz. Bu kemikten alınan bir kesitin içinden çıkarılan tozu öğüterek un haline getiriyoruz ve kimyasal işlemlerin ardından DNA’sına ulaşıyoruz. Bu aşamadan sonra DNA dizilimini yaparak, bilimsel verileri analiz ediyoruz.”
İskelet kalıntılarında gömülü kalmış hücrelerin açığa çıkartılarak genetik yapılarını taşıyan DNA’larına ulaşılacağını, birey ve toplulukların genetik yapılarının aydınlatılacağını vurgulayan Erdal, “Böylece, son 10-15 bin yıldır Anadolu ve çevresinde yaşamış insan toplulukları ve uygarlıklar, onların tarihleri, birbirleri ile olan ilişkileri, göçler, kültürel yayılma yolları, uygarlıkların doğuşu, yayılışı ve yıkılışı gibi süreçler, DNA analizleri ile aydınlatılacak.” diye konuştu.
Laboratuvarda, Neolitik, Kalkolitik, Tunç Çağı dönemleri ile Hititler, Frigler, Bizanslılar dönemlerinin de inceleneceğine işaret eden Erdal, “Örneğin, ‘Hititler Anadolu’nun yerlisi mi yabancısı mıydı’ ya da ‘Friglerin Anadolu’daki insan toplumları üzerindeki genetik etkisi ne oldu’ gibi birçok soru, genetik incelemelerle çözülecek. Türklerin Anadolu’ya girişinin insan toplulukları üzerindeki etkileri ele alınacak. Arkeolojik verilerle elde edilen bilgileri DNA çalışmalarıyla konfirme edeceğiz, tarihin bilinmeyen taraflarını açığa çıkaracağız.” değerlendirmesini yaptı.
Bu çalışmaların yalnızca Türkiye ile sınırlı kalmayacağını, başta komşu ülkeler olmak üzere dünyanın farklı topluluklarının da analizlerinin yapılacağını ifade eden Erdal, “Araştırmalar kapsamında, kalıtsal ve bakteriyel hastalıklar da incelenecek. Ayrıca hayvanlar da çalışmaya dahil edilecek.” dedi.
Prof. Dr. Erdal, laboratuvarın açılmasının ardından bilimsel çalışmalara başlanacağını, ilk yayını yaklaşık bir yıl sonra yapabileceklerini bildirdi.
Antik DNA Laboratuvarı’nda yürütülecek çalışmaların; antropologlar, arkeologlar, tarihçiler, biyologlar, genetikçiler, tıpçılar, diş hekimleri, eczacılar, istatistikçiler, bilgisayar mühendisleri gibi çok sayıda bilim insanının birlikte çalışacağı disiplinlerarası bir nitelik taşıyacağını söyleyen Erdal, “Laboratuvar, alanında uzmanlaşmış yabancı merkezlerle birlikte iş birliği yapılarak uluslararası bir çekim merkezi olacak. Bu laboratuvar bilgi üretiminde ülkemizin gücünü artıracak, uluslararası yayınlara dönüşerek ülkemizin uluslararası camiada görünürlüğünü artıracak.” dedi.
Yorum Yaz